13 Nisan 2013 Cumartesi

Ya Selsebîl Ya Sersefîl - I



Kurân terimlerinden "Selsebîl" üzerine yazılmış detaylı bir tahlil okumaktasınız... Bu mütevazı makale, Âlemlere Rahmet-Son Nebî Hz. Muhammed Efendimizin ölümsüz hâtırasına ve ruhâniyetine  ithâfen arz olunur...


Manipülasyon 


Geleceğe bakan ve geleceği planlayan dünyanın, geçmişine kayıtsız kalması gerekmez! Doğal olarak, muhtelif bilim dalları tarih öncesi dönemlere kadar uzanarak, dünyanın geçmişini araştırırlar. 

2012 Mayıs'ında,  bu araştırmalardan biri yabancı basında haber oldu!1

Oxford Üniversitesi,  çöller diyarı Arap yarımadası üzerine bir araştırma bilgisini paylaşıyordu.2 

Uydu fotoğraflarından elde edilen bulgular, prehistorik dönemlerde yarımadanın -bilinenin aksine- su ve bitki yönünden zengin olabileceğini gösteriyormuş ve araştırma bunun izini sürmeyi hedefliyormuş. 

Bu ilginç araştırma haberinden bir yıl sonra ülkemizde, sözlük  yazarı bir dilbilimcinin konuya dâhil olması ve bu arkelojik faaliyete etimolojik destek sunması dikkatimi çekti!

Çünkü, yazar blog sayfasında İnsan Sûresi: 18. âyette3 geçen "Selsebîl" kelimesinin kökeni ile Arap yarımadasının prehistorik dönem su  zenginliği arasında irtibat kurmuştu. 

Kurduğu irtibat araştırmacıyı o kadar tatmin etmişti ki, Oxford'un arkeoloji hocaları gibi o da "Bu kumların altında Manhattan vardı" demişti!4

Kurân'a göre bir Cennet pınarı olan Selsebîl, yazara göre kök olarak Aramca'ya (Sil-şıbîl)  dayanıyordu ve "oluk-yol" anlamına geliyordu!5

Doğal olarak şunu anladım! Prehistorik çağda su ve yeşil zengini Arap yarımadasının sâkinleri, peygamberlerinden öğrendikleri Selsebîl'i kendi su şebekelerine isim olarak almışlardı... Ancak iklim değişikliğiyle, yarımadanın kurumasına paralel bu isim de geleceğe  kavram olarak intikal edememiş;  ama bir şekilde genç dillere iz bırakmıştı. Tâ ki, Kurân bunu kendi içinde sâdece bir yerde, tekrar hatırlatıncaya kadar! 

Evet, Selsebîl bir Cennet pınarının özel adıydı... Bu bilgi, yarımadanın eski sâkinlerine ulaştığında, onlar bunun kelime olarak anlamını bilecek bir lisana sahiplerdi. Cennet saydıkları sulak ve bereketli topraklarda kurdukları su dağıtım şebekesine Selsebîl'den güzel isim olamazdı... Selsebîl, yeryüzündeki cennetlerini gökyüzündeki Cennet'e bağlayan bir sembol isimdi... 

Arkelojik-etimolojik veriler birleştirildiğinde, Kurân'ın Selsebîl kelimesiyle sâdece Cennet bilgisini değil; yarımadanın saklı geçmişini de bize taşıdığını düşünebilirdik dolaylı olarak... 

Yâni, uydu fotoğraflarına paralel bilgiler sunan Kurân'ın, bir kere daha beşer ürünü olamayacağını düşünebilirdik...

Şaka da şuka


Eğer, meseleye ilk defa bu yazıyı okuyarak giriş yaptıysanız, itiraf ediyorum; tarafımdan manipüle edildiniz! Tıpkı, ilgili yazıda dilbilimci yazarın okurlarına yaptığı gibi!

Size, hiçbir yanlış bilgi/bulgu vermedim! Ancak, bilgiyi/bulguyu  kurgulayarak verdim! Böyle olunca, ortaya tamamen farklı bir manzara çıktı! 

Oysa, ilmî verileri manipüle etmek,  ilmî etkinlik değildir! Manipülasyonla varılan sonuçlar, hüküm değildir! İlmî alana sızmış manipülasyon ya hakikati tahrif eder ya da hakikate geciktirir! 

Bahsi geçen yazarın etimolojik analizi, aslında Kurân'ın vahiy olamayacağı -beşer ürünü olduğu-  yönündeki inkârcı görüşü desteklemek için kaleme alınmıştı!

Nitekim, yazıda atıfta bulunulan müsteşrik Nöldeke'nin Selsebîl hakkındaki görüşü şu cümleyle özetlenmişti...

“Cahil insanlar anlamını bilmedikleri esrarengiz kelimelerden etkilenirler, bu yüzden Muhammed bazen tuhaf sözcükler icat etmiş olabilir.”6

Îcat çıkarmak 


Müsteşrik Nöldeke'nin bu ifadesinin yer aldığı kitabında, dilbilimci yazarın "Kurân'ın Kültürel Kaynakları"7 bulunduğu yönündeki iddialarına ilham veren satırlar bulursunuz... 

İlmî (?) tetkiklerini şu kayıtlar dahilinde yapmaktadırlar: "Yaratıcı yoksa, yaratılış yoksa, vahiy ve mesaj yoktur! Mesaj alan ve aktaran elçiler de yoktur! Dolayısıyla, din adına söylenmiş her şey onu söyleyenin iddiasıdır, îcâdıdır!"

Tabii, bu kibar söylemdir! "İddia ve îcât" gibi  yalancılık, akıl hastalığı türünde  ithamlar da tarih boyunca eksik olmamıştır!

Bu acı gerçek bir yana, "sözcük îcâdı/word coinage/neologism"8 dilbilimin incelediği muhteşem bir dil etkinliğidir. 

Hele hele, bükümlü (çekimli) dillerden Arapça, mensubu olduğu Sâmi dil ailesinin en gürbüz, en zengin, en kıvrak ferdidir! Yeni sözcük üretiminde iştikak, ta'rîb, tevlîd, terkîb, kalb, naht gibi yöntemleri vardır Arapçanın! 


Îcat sözcük


Nöldeke'nin ve hayranı sözlükçü yazarın Selsebîl'in îcâdına ilişkin düşünceleri ve kelimenin kökeninde ve üretiminde Ârâmî etkiler arayışı ilk dikkatimi çektiğinde, bu Kurân sözcüğü hakkında hiçbir şey bilmiyordum! 

Evet, İnsan:18. âyette geçen ve Cennet'e ait bir isimdi sâdece! 



Karşımda,  bir müşterik ve bir ateistin Kurân ve Peygamber aleyhine kullandıkları bir sözcük ve sözcüğe ilişkin görüşleri vardı... Sözcük hakkında onlar gibi hiç kafa yormamıştım!

Sözlük sahibi yazar, blog yazısında Selsebîl hakkında şunları söylüyordu...

Jastrow, sf. 979
"Buyurun Jastrow9, Aramice Sözlük, sf. 979: sil סִלְ ve sîllon סִילּוֹן “kanal, oluk, sulama kanalı (duct, pipe, gutter)”. Ve sf. 1514: şıbîl שְׁבִיל “yol, patika (path)”. İkincisi Arapça sebîl10 “yol” karşılığıdır, Aramice /ş/ Arapçaya her zaman  /s/ olarak yansır. Yanyana getirince ne görüyoruz? Sil-şıbîl, oluk-yol. Yani tastamam Latince aquae-ductus çevirisi."

Bu görüş yazara aitti; Nöldeke'ye değil! Nöldeke, bu terimin kökeni hakkında yukarıdaki sözü dışında yorum yapmamıştı!

Jastrow, sf. 1514


Yazara göre, Selsebîl birleşik (compound) kelimeydi11 ve bu Cennet pınarı ismini Arapça'da ve Aramcada ortak olan sebîl/שְׁבִיל ile Aramcadaki "sil/סִלְ"in birleşmesinden almaktaydı. 

Tabii, peygamberliğine kadar hiçbir entelektüel yanını ve faaliyetini (okur yazarlık12/şairlik13) tarihin kaydetmediği Efendimizin, Aramca'ya nasıl bu kadar vâkıf olduğu (neologist)  sorusu cevap bekliyordu! 

Çünkü, anlaşıldığı kadarıyla bu özel isim İbrahimî dinlerin ortak uhrevî adresi Cennet'e ait olsa da, Kurân dışındaki diğer Aramca/İbranice "kutsal" kitaplarda bulunmuyordu! 

QQ meselesi


Bu vaziyet karşısında,  her zaman yaptığım gibi bu sözcüğe de Kurânî Zekâ (QQ) perspektifiyle bakmaya karar verdim! 

QQ çalışmalarımın iki temel kavramı vardır:  İ'caz  ve te'vîl!

İ'caz kilit ise, te'vîl anahtardır! Detaylı bilgi için Proje Lâ-Ribâ'ya14 ilişkin yazımı incelemenizi öneririm.

QQ perspektifinde temel ilke şudur: Kurân'da açık ve kaçak yoktur!

Eğer, Kurân'a dair/Kurân'dan doğan bir sorumuz varsa, Kurân'da muhakkak cevabı vardır! Ancak, Kurân ansiklopedi değildir! Kurân bilgisi i'câz ile perdelenmiştir! Perdesiz gibi görünen Kurân verilerinde bile, daha derinlere intikâli ehillerine ve zamana bıraktıran perdeler vardır! 

Bâzen yüksek QQ karşısında, cevabın önündeki perde/üstündeki örtü hemen açılır; bâzen de çok uzun zaman gerekebilir!

Selsebil'e bu zâviyeden yöneldiğimde, hafızamdaki Kurân kelimeleri podyuma çıkarak, âdetâ defileye başladılar...

Sebîl (سبيل) - serâbîl (سرابيل) - silsile (سلسلة)  - selâsil (سلاسل) - seyl (سيل) - selvâ (سلوى) - sel benî... Sel Benî İsrâîl (سل بني إسرائيل) ... Sel... Sel... SEL! SEL??

Eğer Selsebîl, sözlükçü yazarın düşündüğü gibi birleşik (compounding) kelimeyse, acaba müfessirlerin ve  dilbilimcilerin çözemediği bu kelimenin anahtarı Bakara:211'deki15 "sel/سل" olabilir miydi?!


corpus.quran.com

"Sel" Arapça'da "se-e-le" (سأل) fiilinin emir kipiydi! İki temel anlama sahipti. Sormak ve istemek! 

Kurân'da, Bakara: 211 dışında sâdece Kalem: 40'da16 tekrarlanıyordu. Her iki âyette de açık anlamı, sor/maktı!

Doğrusu, daha önce Kurân'da "blend+ing word"17  (الخلطة /النحت) dahi yakalamış/görmüş bir araştırmacı olarak, bizdeki Balıkesir'e18   benzer yolla türetilmiş birleşik (compound/تركيب) bir sözcük beni hiç şaşırtmazdı...

Sözlükçü yazarın sunduğu bilgi-kurgu ve de Kurân'dan hafızamda yer etmiş kelimeler dışında hiçbir kaynağa müracaat etmeden; ama QQ perspektifiyle ulaştığım sonuç, Selsebîl'in sel+sebîl olarak anlam ifade edebileceğiydi... 

Buna göre, hikmet yüklü anlamı سل سبيلا/sel sebiylen/bir yol sor(soruştur)  olabilirdi...

Arapça gramere göre "sel+sebîlen" tam bu anlama gelen bir emir cümlesiydi! 

Görüldüğü gibi cevap Kurân'dan ve Arap dilindendi ve de ortada bir oluk/kanal/sulama kanalı (sil/סִלְ ve sîllon/סִילּוֹן) yoktu!

Buna rağmen, İnsan: 18. âyete göre bahse konu Cennet pınarına Selsebîl isimlendirmesini kimin/kimlerin yaptığı meçhuldü! 

Bu isimlendirmeyi Cennet'in şimdiki  nûrânî sâkinleri mi yapmıştı acaba?!

Garip biçimde şu soruya takılmıştım... Cennet'e vardıysak, Selsebîl'e ulaştıysak; artık yol sormanın ne anlamı olabilirdi?! Neyin yolu sorulurdu?! Lafızdan geçmiş, anlama takılmıştım!

Bir müddet sonra, kendi bulgumu askıya aldım ve literatürü taramaya karar verdim!

Çok geçmedi; beni doğrulayan ve takıldığım yerin  anlamsızlığını ortaya koyan tarihî bulguya ulaştım!

Hz. Ali "Sel sebiylen ileyhâ!" diyerek göz kırpıyordu...

...

İkinci bölümde, İslâmi kaynaklara (Tefsir, Hadis, Lügat) derin dalış yapalım; inci mercan bulalım...  Türkçeyle Arapçayla yetinmeyelim;  İbranice/Aramca yol soralım... 

Çok fazla detay var! Henüz yeni başladık!

Görüşmek üzere!


Bülend Sungur


5) S. Nişanyan, Sözlerin Soyağacı, Selsebil md. www.nisanyansozluk.com.
6) Theodor Nöldeke, Sketchs From Eastern History, Çev. J. S. Black, sf. 38, London, 1892.
7) S. Nişanyan, "Kurân'ın Kültürel Kaynakları-I" nisanyan1.blogspot.com, 18.02.2013.
8) http://en.wikipedia.org/wiki/Neologism
9) Marcus Jastrow, Dictionary of Targums Talmuds andMidrashic Lit. Index of AramHeb. 1903.
10) S. Nişanyan, Sözlerin Soyağacı, Sebil md. www.nisanyansozluk.com.
11) http://en.wikipedia.org/wiki/Compound_(linguistics)
12) Kurân-ı Kerîm, Ankebût Sûresi, 48. âyet.
13) Kurân-ı Kerîm, Yâsîn Sûresi, 69. âyet.
14) Proje Lâ-Ribâ
15) Kurân-ı Kerîm, Bakara Sûresi, 211. âyet.
16) Kurân-ı Kerîm, Kalem Sûresi, 40. âyet.
17) http://en.wikipedia.org/wiki/Blend
18) https://tr.wikipedia.org/wiki/Bal%C4%B1kesir#K.C3.B6kenbilim

3 yorum:

Bülend SUNGUR dedi ki...

Dün akşam, konu dahilinde yaşadığım bir münakaşa sebebiyle okurun irfanına seslenmek isterim...

Bir şeye itiraz edeceksek, lütfen önce konuya hâkim oluncaya kadar sabredelim!

Bilip bilmeden konuşmayalım...

Başlıkta "birinci bölüm" demişim, yazının girişinde "manipülasyon" alt başlığıyla önemli bir meseleye temas etmişim, İslami literatüre ve İbranice'ye gelecek bölüm veya bölümlerde yer vereceğimi belirtmişim; buna rağmen kendimi garip bir münakaşanın içinde buldum!

Daha ne dediğimi ve nasıl dediğimi anlamaktan âciz bir adamın, kalkıp bana itiraz etmesini, boyundan büyük laflar etmesini anlayışla karşılayamam!

Bu en hafif tabiriyle edepsizliktir! Ancak, en yerinde tabirle ahmaklıktır!

İlim serserilik kabul etmez! Boşboğazlık serserilik belirtisidir!

Hayatım boyunca, her seviyede okulların her çeşit öğrenciye ne yapıp edip diploma vermesine şaşmışımdır! Bazı insanlara ilkokul diploması bile haramdır!

Okuduğumuzu anlayabilmek için lütfen mesafe almaya çalışalım... Sûretâ okumayalım; "OKU!" buyuranın emrince okuyabilmek için çalışalım... Aksi takdirde, diplomalı cahiller olmaktan kurtulamayız!

Unutmayalım; Hz. Peygamber'in bir tane bile diploması yoktur!!

100 bin tane diplomamız olsa, ondan daha âlim olamayız!

Kendimize gelelim! Haddimizi bilelim! Aksi takdirde, bize haddimizi bildirirler!

İllâ edep! İllâ edep!!

Selam,

N_S



Unknown dedi ki...

İkinci bölümü bekliyorum. İlki güzeldi.

Unknown dedi ki...

Güzeldi tesekkurler